Şeyma Özdemir’in kaleminden
–
Baharın ta kendisi oldun sen.
– Sezai Karakoç
6:00.
Akrep ve yelkovan hiç bu kadar uzak olmamıştı. Neydi onları birbirine bağlayan ki yine birleşeceklerdi? Zaman mı? Belki de… Zaman her şeyin ilacı. (Değil miydi?)
Oysa zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştı bu gece. Ardından onlarca soru işareti getiren soru, saatlerdir avuçlarında duran kitabın içinde saklıydı. Siyah küçük puntolarla yazılmış harflerinden çok, beynindeki yankısı rahatsız ediciydi bu sorunun: Nedir seni uykularından vazgeçirecek şeyler? *
Bu soru farklıydı. Bu soru, zihnine “geçerken uğrayan” sorular gibi değildi. Kalıcıydı ve cevabını almadan gideceğe de benzemiyordu. Onu uykularından vazgeçirecek şeyleri bulmak için bu gece, uykusundan vazgeçmişti.
Yirmisine gireli yalnızca bir gün olmuştu. “İyi ki doğdun, iyi ki varsın.” cümlelerini duymuştu çokça. Doğumunun, var oluşunun gereklerini yerine getirmeyen bir insan için neden kurulurdu ki bu cümleler?
Bir gün önce düşünmediklerini düşünüyordu bugün. İnsan kalabalıktayken kendi iç sesini bile duyamıyordu. Şimdi ise yalnızdı. İçinden gelen sesi duyabiliyordu. Yirmi yılın nasıl geçtiğini soruyordu bu ses. Bir yirmi yıl daha yaşayacak olsa neler yapacağını soruyordu. Gençti. Öyle diyorlardı. Peki kimdi genç? Ne yapardı? Genç dediğin hızlı atan bir kalp, bir de kırışık olmayan bir ten miydi sadece? **
Düşünüyordu ve kim olduğunu bile düşünmeden geçen yıllarına acıyordu. Komidinin üstünde duran müzikçalarına tiksintiyle baktı. En düşünülesi zamanlarda, yastığa başını koyduğunda, yalnız kaldığında kulağından çıkarmadığı kulaklıkların, aklından çıkarmaması gerekenleri düşündürmeyişine acıdı.
Düşünüyordu, yılların acısını çıkarır gibi. Neydi onu uykularından vazgeçirecek şeyler? Neydi derdi? Hedefi neydi? Gayesi ne? Gökler ve yer ve arasındakiler oyalanmamız için yaratılmamıştı. *** Oysa koskoca yirmi yılı oyalanarak geçmişti. Gezmek, eğlenmek, makam ve para edinmek… Nefsî ve dünyalık şeyler işte! Peki ahireti için ne yapmıştı? Diğer insanlar için ne yapmıştı? Hiç kimseye faydalı olmamak, tam manasıyla değersiz olmak demekti. **** Bugüne kadar kaç kişiye faydası dokunmuştu?
Derin bir nefes aldı ve verirken taze bir nefese ihtiyacı olduğunu düşünerek balkon kapısına yöneldi. Parmaklıklara tutundu ve seyre daldı etrafı. Cevabını bulamadığı sorular, bütün rahatsız ediciliğiyle zihnini işgal etmeye devam ediyordu.
Toprağa baktı, kendi ana maddesine. Nasıl da kuraktı! İlerdeki çıplak ağaç nasıl da çirkin görünüyordu. Çiçeksiz, meyvesiz, faydasız. Faydasız, yani değersiz! Peki neydi değer?
Derin bir nefes daha aldı. Cevap veremediği ne çok soru sormuştu kendisine… Başını kurak ve faydasız topraktan, uzak ve gri gökyüzüne çevirdi. Değerli olmak! Kime, neye göre değerli olmak önemliydi?
İrkildi! İrkilip başını tekrar kurak toprağa çevirmesine sebep olan şey, yüzüne düşen yağmur damlasıydı. Gözüne yine o ağaç ilişti. Yağan yağmur, toprağını besliyordu. Kıştan kalma kara dallar yeniden yeşerecek, meyve verecekti. Ağaç, değerlenecekti!
Yüzüne bir yağmur damlası daha düştü.
Ağaç aylarca beklemişti kendisini yeşertecek yağmuru. Nihayet bahar gelmiş, damla damla hayat taşımıştı toprağa. Evet, zaman her şeyin ilacıydı!
Yüzüne bir yağmur damlası daha düştü.
Ağacı değerli kılan meyveleriyse, değerli olabilmek için yağmura muhtaçtı. Yağmuru gönderense Allah’tı. Öyleyse Allah’a karşı değerli olmaktı önemli olan, Allah’a ulaşmaktı.
Bir damla daha…
Hayatının amacını bulmuştu işte! O’na ulaşmalıydı, O’nun istediği yollarla.
Bir damla daha…
“Sen insana ulaşmadan, Allah’ı nasıl arıyorsun?” diyordu Muhammed İkbal. O halde bir amacı da insana ulaşmak olmalıydı.
Bir damla daha düştü yüzüne ve onlarcası toprağa.
İnsana ulaşmak ve beraberce aramak Allah’ı. O’nun gözünde değer kazanmak ve değer kazandırmak insanlara. Bunun için vazgeçmek uykulardan!
Yağmur hızını artırıp kurak toprak görünmez olduğunda; bir sorunun getirdiği onlarca soru işareti arasından sonu ünlemli bir şiir parıldıyordu:
“Her damlası bir zafer müjdecisi,
Bir posta eri gibi,
Yagmur yüzümüze değince
Çıkacağız yola!” *****
__________________________________________________________
*“Nedir seni uykularından vazgeçirecek şeyler?” -Ali Ural’ın sevgili dost’a yürek mektuplarıyla bezediği kitabı Posta Kutusundaki Mızıka’dan.
** “Genç dediğin hızlı atan bir kalp, bir de kırışık olmayan bir ten mi sadece?” -Senai Demirci, takip edilesi yazar. http://www.senaidemirci.net
*** “Biz yeri, göğü ve arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık.” -hayatın kullanma kılavuzu Kuran, Enbiya Suresi 16. ayet.
**** “Hiç kimseye faydalı olmamak, tam manasıyla değersiz olmak demektir.” -Descartes, ünlü düşünür. düşünür, çünkü ancak o zaman var oluşunun gereğini yerine getirdiğine inanır.
***** Diriliş Saati, Erdem Beyazıt.
Kaygıyla başlayan ; umutla biten bir yürek serpintisi….Kaleminize sağlık acarkalem Şeyma Hanım…
çok güzel bi yazı Şeymacım başarılarınızın devamını dilerim :)))yazı çok etkileyici olmuş tebrikler :))) daha güzel şeyler bekliyoruz inşallah…
uykumuzun kaçma nedenleri herdaim hayr için olsun sevgili dost…
bir yağmur damlası yüreğine …
yüreğinden kalemine ve acar gençlere…
yüreğine sağlık dostum, bir damlasında bin türlü sırrın saklı olduğu yağmur bir kez daha ferahlattı ruhlarımızı sayende.
Gerçekten başlangıç yazısı olarak harika, e bundan sonraki yazıların da kalitesine ışık tutuyor bence, Allah kaleminden ve yüreğinden her daim ilhamını eksik etmesin…
Yüreğine sağlık Şeymacım çok güzel olmuş:)Acar kalemlere yazılarınla yağmur gibi yağarsın inş…Umutların bir yağmur damlası gibi yağdığını hissetmek duasıyla…
Neydi derdi?
Hedefi neydi?
Gayesi ne?
bu soruları bizlere hatırlatarak deruni yolculuğumuza kılavuzluk yaptınız Sayın Özdemir kaleminize ve yüreğinize sağlık….